Orta Asya, Kazakistan ve Türkiye…

12 Ocak 2022 Çarşamba

Kazakistan’da başlayan kaos birinci haftasını doldururken olayların üzerindeki sis perdesi hâlâ kalkmadı.

Ülkenin en yetkili insanları bile net bilgi vermekte zorlanıyor. Uyuyan hücrelerden, Afganistan ve Suriye’deki süreçten, yakalananların çoğunun komşu ülkelerden geldiğinden söz ediyorlar.

Olayların içeriği ve hedefi ne olursa olsun, hayat pahalılığının, gelir uçurumunun bu zemini hazırladığı gerçek.

Rusya, etrafındaki ülkelerle kurduğu Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) çerçevesinde Kazakistan’a asker gönderdi. 2 binin üstündeki askerin 1300’ü Rus. 70 kadarı Ermeni. Çünkü KGAÖ’nün içinde Ermenistan da var. 

Rusya ile ABD, “Kim bir ülkeye girince ne yapar” yarışması düzenledi. ABD, Rusya’nın bir ülkeye girince çıkmayacağını söyledi. Rusya da ABD’nin bir ülkeye girmesi halinde soyulmaktan tecavüze uğramaya kadar her şeyin mümkün olduğunu ilan etti.

Bu tür durumlarda bizim yorumumuz şu olur:

Hak verilmez bir tekine, al birini vur ötekine!

***

Türkiye’de pek çok kesim şu soruya yanıt aradı:

Rusya Ermenistan’ı da yanına alıp devreye girerken Türkiye ve Orta Asya ülkeleri neden telefon diplomasisi ve iyi niyet açıklamaları ile yetindi?

Konunun bu yanı bizim de yıllardır dile getirdiğimiz bir durum...

26 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin büyük bir toz bulutu ile çökmesinin ardından Orta Asya’da da Türk cumhuriyetleri tam bağımsız devletler olarak tarih sahnesine çıktılar. AKP 2002’de iktidara gelene dek, bu cumhuriyetlerle Türkiye şu başlık altında zirveler yaptı:

Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi.

AKP, bu zirvelere soğuk baktı. Bir yıl yaptı, iki yıl yapmadı. 2009’da özellikle Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in girişimleriyle Nahçıvan’da Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu. Ancak Türkiye’den sonra en çok nüfusa sahip Özbekistan’la Türkmenistan katılmadı. Özbekistan 2019’da evet dedi. Türkmenistan hâlâ gözlemci!

1998’de Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’dan başlayıp Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ı gezip Sarp Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye dönmüştüm. Gezi notlarını “Orta(daki) Asya Ülkeleri” başlığıyla kitaplaştırmıştım. Bu ülkeler Moskova’dan bedenen ayrılmış ama ruhen hâlâ yakındı. Çin her bakımdan ilgisini derinleştiriyordu. ABD, FETÖ benzeri kaldıraçları da kullanılıp nüfuz arıyordu. Suudi Arabistan ve İran “siyasal İslam” zemininde büyük bir rekabet içindeydi. Türkiye, büyük bir kardeşlik duygusu içinde ilişkileri kurumsallaştırmaya çalışıyordu.

Aradan geçen 30 yılda bu ülkeler bağımsız devletler olarak varlıklarını sürdüreceklerini gösterdiler. Türkiye ile ilişkilerin kurumsallaşması ve derinleşmesi konusunda ise çok az yol alındığını görüyoruz. Oysa bölgeye kafanın tasıyla değil, içindeki beyinle bakabilecek stratejik yaklaşımlarla alınabilecek çok yol vardı. 

***

Geçen pazar günü, bir Kazak yetkili ile bu ülkede yaşananlarla ilgili görüşmemizi aktarmıştık. O gün yukarıdaki durumu özetleyip bu aşamadan sonra ne yapılabilir diye sorunca şu karşılığı verdi:

“Bildiğim kadarıyla ABD’de sadece Kazakistan ve Orta Asya üzerine araştırmalar yapan beş kuruluş var. Çin’de ise altı. Türkiye’de var mı? Ben bilmiyorum…”

Türkçeye ilişkin pek çok kitap da yazan dilbilimci Türkolog Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun bir görüşmemizde şöyle demişti:

“Türk milliyetçiliğinin oy tabanı geniş, entelektüel derinliği sığdır!”

Noktayı yaşamın her alanına uyarlanabilecek bir sözle koyalım:

Bir planınız yoksa başkalarının planının parçası olursunuz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları